11 Aralık 2018 Salı

Düşünceler Duyguları Beslerse

Şimdi muayenehane odanızda masanızın üstüne bırakacağım bir not olsun isterdim bu.Fakat bu sefer kalemimin sosyal adresinden size uzanan bir not olsun... 
Belki denk gelir de hiç tanımadığım insanlar okursa böylesine bir anı ömürlerine tomurcuklandırmak için sebep olur ellerinde.. hani olmaz da olur ya belki sizinle karşılaşırlar bir yerlerde... 
                         ...
Şu deniz ne menem bir şey hocam... sen susuyorsun o konuşuyor; aslında konuşturuyor...
O soruyor ben cevaplıyorum... karanlık bir odaya kapanan tüm düşüncelerim usulca kapısını açıveriyor.İşte öyle bir güç öyle bir dokunuş...
Yazarken kaldırdım kafamı gökyüzüne hava puslu ve soğuk; ayın ilk hali var. Bugün manzarayı satın almış gibiyim:)
Tüm gün sokaklara adımlarım naif izlerini bırakırken ardımsıra, yanımdan geçen insanları seyredaldım bir ara;varlığımdan habersiz olan ve varlıklarından habersiz olduğum onca insan...
Ve çayım demini alıp buharını tüttürürken yan masamdaki kadın: “Aslında duygular geçiyor mesela yıllar önce üzüldüğün şeye yıllar sonra baktığında duygun yitmiş oluyor farkettin mi? Bence onları canlı diri tutan düşüncelerimiz. Düşüncelerimizle besliyoruz duygularımızı” dedi... uzun uzun masama misafir ettim bu sözünü. Çok doğruydu... 
Şimdi de günün bu saatinde karşımdan vapurlar geçiyor ve yanıbaşımdan koşan insanlar...
Herkesin bir amacı var evrende varoluş çerçevesinde...ve hatta her nesnenin..
Hani anlatmıştım size bir dizide ne diyordu:“İnsan alemin küçültülmüş hali ve alem insanın açılmış hali”.
Sizin aleminizde küçücük bir zerre olsamda ben nasıl,ne yaptım da yer ettim bilmiyorum ama en büyük şansımsınız. 
Nasıl da konfor veriyor bir insanın kilometrelerce uzakta olsa dahi bir nefeslik mesafende olduğunu bilmek.. Sözün özü güvenmenin,inanmanın konforunu yaşayanlardanım...
Velhasılı kelam hocam siz benim çocukluk arkadaşım;zaman zaman mızıkçılığına şahit olduğum oyun arkadaşım:),yetişkin yanımın dert ortağı, ebeveyn yanımın en güzel rol modelisiniz ve aslında siz manevi BABALIĞIN ‘ ‘henüz’ ödülsüz kahramanısınız... 
Dilerim hakeden herkesin böyle bir dostu olsun; bir tane olsun ama son nefeslik olsun....
Çok ama çok teşekkür ederim anımı paylaştığınız için,
Çok ama çok teşekkür ederim anımı değerli kıldığınız için,
Çok ama çok teşekkür ederim değerinizle değeri arttırdığınız için,,,
ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM 
Her şey için :)


24 Mart 2018 Cumartesi


Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı/ Mark MansoN


Büyük Güç Büyük Sorumluluklar Getirir.” Doğru. Ama bu sözün daha iyi bir akış açısı var, ve gerçekten derin bir bakış açısı. Tek yapmanız gereken sözlerin yerini değiştirmek: “Büyük sorumluluklar büyük güç getirir.” “Her şeyi iyi tarafından görmek” gibi bir şey iyi gibi görünse de, gerçek şu ki hayat bazen berbattır ve yapabileceğiniz en sağlıklı şey de bunu kabul etmektir. Negatif duyguları inkâr etmek daha derin ve daha uzun ömürlü negatif duygulara ve duygusal bozukluğa neden olur. Sürekli pozitif olmak hayatın sorunları için geçerli bir çözüm değil, bir inkâr biçimidir. Doğru değerleri seçerseniz, bu sorunlar size zindelik, kuvvet ve şevk verir. Dedemin zamanına dönersek, kendini çok kötü hissettiğinde şöyle düşünürdü, “Bugün berbat bir günümdeyim. Ama n’apalım hayat böyle, ben samanları havalandırmaya devam etmeliyim.” Ama ya şimdi? Şimdi beş dakikalığına bile kendinizi çok kötü hissetseniz son derece mutlu ve harika hayatları varmış gibi sunan insanların 350 fotoğrafıyla bombardıman ediliyorsunuz, bu durumda hatanın sizde olduğunu hissetmemeniz imkânsız kuşkusuz. Değmeyecek şeyleri kafaya takmamak çok önemlidir. Dünyayı kurtaracak olan şey budur. Dünyanın bazen berbat olduğunu ama bunun da doğal olduğunu kabul ederek yaşamak gerek. Çünkü her zaman böyleydi ve her zaman da böyle olacak. Sosyal medyada her gün milyonlarca kere paylaşılan “Nasıl Mutlu Olunur” tarzı saçmalıklarda yanlış olan ve kimsenin fark etmediği şey şudur: Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve de tam tersine, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir. Pokerde elinde korkunç kağıtlar olan biri çok güzel eli olan birini yenebilir. Elbette eli güzel olanın kazanma ihtimali daha büyüktür, ama sonunda kazanan her oyuncunun oyun süresinde yaptığı seçimlerle belirlenir. Hayatı da aynı şekilde görüyorum. Hepimize dağıtılmış bir el var. Bazılarının eli daha iyi. Sadece kağıtlara bakarak berbat durumda olduğumuzu söylemek kolaysa da, gerçek oyun o kağıtlarla yapacağımız seçimlere, almaya karar verdiğimiz risklere ve birlikte yaşamayı seçtiğimiz sonuçlara bağlıdır. İçinde bulundukları duruma göre sürekli en iyi seçimleri yapanlar tıpkı pokerde olduğu gibi hayatta da öne çıkarlar ve illa da eline en iyi kağıtlar gelmiş olmaları gerekmez.

                                             

31 Ocak 2018 Çarşamba

Bir NoktaDa,,,

Hepimiz aşktan yorgun ayrılıyoruz aslında sonu belirsiz olanlarda,,,
Hepimizin yaşadığı duygu aynı farklı bedende farklı sürelerle,,,
Peki bir insan bir insanda bu duyguyu nasıl körükleyebiliri düşündürdü bana? Sonra sosyalleşme süreci geldi aklıma her bir birey sosyal bir varlık haline gelirkenbir noktada yolu çıkmaz sokaklardan geçiyordu ve burada aradığı her çıkmaz çıkış düşüncesi yara açıyordu varolan belki kabuk tutan belkide kabuğu koparılan her yaranın tedavisi için tutuluyordu bir umuda... ve aslında umut sandığı ışığa,,, tıpkı bir ateşböceğinin aldatıcı ışığına kapılırcasına,,, 
Yaralar üstüste gelince bir taraf kabuk bağlarken zamanla sorguluyordu ve kabuk bağlamasının verdiği sertlikle  acısı yarasını daha çabuk iyileştirirken diğeri daha iyileşmeden yaradan kendini çekmesiyle kanama başlıyordu...
Düşün ki parmakların birbirine geçmesi gibi,,, düşünkü iyileştiği an kendini çekmedi gibi ve bir taraf hem yaralı hem boşlukta kalıyordu ve bilim bunu kabul edip aşk acısı olarak duygu dünyasına buyur edebiliyordu... yas diyordu bu sürece illaki ölüm aramıyordu varkende yokluğu yaşatıyorsa ismi kaybın acısı oluveriyordu...
İnsanlar çıkmazda yolu karanlıkken ateşböceğinin ışığına kapılıp yol aramaya çalışıyordu. Sonrası ise yine bir umman ve bilinmezlik. İşin içindeki en güzel yan ise geçici ışığın da işlevini görebilmek ve aslında bedenimize yüklediği kinesteziyi farkedebilmrkte saklı sanırım,
Yaraları iyileştiren ilaçların tadının güzel olduğunu tarifleyen hiçbir yorum duymadım görmedim ben, varolan tadın acısı yaranın varlığını unutturanilecek boyutta ise ilaç bittiğinde yaranın nasıl kabuk bağladığına ve nezaman iyileştiğine şaşırır buluyorsun kendini. 
Demem o ki yaşları evladiyelik olmuş insanların acı olgunlaştırır söylemi çok da haksız değil sanırım fakat sado-mazoşist bir yapı barındırmadan ne başkasına ne de kendine bilinçli olarak yaşatmadığın sürece... herkes ve her şey ederince ve yettiği kadarı ile güzel. Ne kendine ne de başkasına ederinden fazlasını yüklememek şartı ile... şimdi sen bunu hangi duygu hangi olay için ele almış olursan ol duygunu iyikeştirmeden başkasının duygu yörüngesine girerken dikkat et ya senin yaran ya da onun ki emin ol bir noktada daha çabuk iyileşecek işin özü ise yaranın farkında olup bu noktada hayatı monolog yaşamak ve devayı içinde aramak