8 Aralık 2014 Pazartesi

Labirentte;kaşıktakini dökmeden Seyr-i Alem yapabilmek

Bu gece tarifi imkansızlar sokağına daldım apansız...
10 yıl öncesinden çıkıp gelen bir insanın verdiği bir duygu ile...
Labirent gibi bir sokak;sokağın içinde bir ben,benim içimde ahh neler...
Çağrışımlar çağrışımları kovalarken içimdeki kelebeklerin uçuşunu anlatmam mümkün değil; dediğim gibi tarifi imkansızlardayım bu gece... 
Zamandan hiç ödeme yapmaksızın yaş alırken aslında nekadar zengin olup ne ödemeler yaptığımı düşündüm,,,kelimelere sığmayacak bir zenginlik...
Nerelere yolculuk nerelerden geçiş...
Ömür bir derya... Bir umman... Her canlının kendi labirenti... Çıkışı bulana kadar savaşıp kimleri misafir ediyor kimlere konuk oluyor nelerden vazgeçiyor neleri sahipleniyoruz... Ta ki çıkışa kadar...
Hepimizin çıkışı bulması kaçınılmazken karmaşık tutkular çemberinde nekadar önemsiz ehemmiyetsiz şeylerle savaştığımızı düşündüm... 
Çıkışı bulmak varsa sonunda ve ben geçeceğim yollardan yıllardan zaten geçeceksem acele etmek tadına varmamak köşesini bucağını keşfetmemek niçin diye sordum kendime;kendimden çıkıp biran labirentteki yoluma bakındım... Yarın sonraki gün ve hatta yıllar içerisinde yolum nereye düşer nerelere misafir olurum bilemesem de keyfine vardım sürecimin bu akşamlık... Kazandığım insanları düşündüm... 10 yıl öncesinden bir ses unutmadan unutturmadan çıkıp geliyorsa doğru yerlerde var olmuşum dedim şükrederek🙏 
Hayat karmaşık hiç kuşkum yok ama yine hiç kuşkum yokki bir okadar basit...
Gelecek yollara kafayı yormadan şimdiki yolun tadına vardığın an muhteşem...
Bir hikaye vardır bilmem bilir misiniz kaşıktakini dökmeden etrafı seyredaldığın an keşkelerin iyikilere dönüştüğü an😉 
Bolbol İYİKİ biriktireceğimiz günlere gebe olsun bu akşam☺️







26 Kasım 2014 Çarşamba

Sen elmayı seviyorsun diye...😉


Tahirle Zühre Meselesi

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, 
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte 
yani yürekte. 

Meselâ bir barikatta dövüşerek 
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken 
meselâ denerken damarlarında bir serumu 
ölmek ayıp olur mu? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. 

Seversin dünyayı doludizgin 
ama o bunun farkında değildir 
ayrılmak istemezsin dünyadan 
ama o senden ayrılacak 
yani sen elmayı seviyorsun diye 
elmanın da seni sevmesi şart mı? 
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık 
yahut hiç sevmeseydi 
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.



Nazım Hikmet Ran  

3 Ekim 2014 Cuma

Aşk Aranılanı Varolanda BütünleştirmektiR


Geceleri sabahlara bağladım elimdeki kitabın heyecanı ile...
Bittiği gün kütüphaneme gittim uzunca rafları gezindi gözlerim;raf raf bölümlere konulara yayınlara göre ayırdıklarıma bakındım uzunca sırada hangisi olmalı diye...
İlk iki rafı Sosyoloji/Psikoloji kitaplarım alırken peşi sıra rafları,dizin olarak aldıklarım takip ediyordu veeee okuyup da tekrar okuyasımın geldiği kitabı çıkardım sırasından; onun umudu yokken😊
Erich Fromm Sevme Sanatı...
Sevmenin nasıl sanat olduğunu anlattığı devasa içerik... Bu sefer kalemim de eşlik etti beğendiğim satırları demlemek adına...
Tevafuk ya Bitirdikten sonra bir yazı denk geldi "aşka inanmıyorum diyenlere" başlığı altında; Mehmet Coşkundeniz' e ait olan... Yazı şu şekilde;
"Geçenlerde twitter’da ‘Aşka inanmıyorum’ başlığı Türkiye çapında ‘trend topic’ (en çok konuşulan başlık) oldu. Aşka inanmayanlar, kendi cümleleriyle bunun nedenini açıklamaya çalıştılar. Bense, aşkın inanıp inanmamakla açıklanamayacağını, insan nasıl ‘Bardağa inanmıyorum’, ‘Masaya inanmıyorum’ gibi bir cümle kuramazsa ‘Aşka inanmıyorum’ diye de bir cümle kurulamayacağını açıklamaya çalıştım. Çünkü aşkın varlığı bilimsel olarak çoktan kanıtlanmış durumda.
Varlığı tartışılmayan şeye de inanıp inanmamak söz konusu olamaz. Bir başka deyişle, aşk artık ölçülebilen bir kavram. Aslında aşka inanmayanların hepsinin geçmişinde ‘kırık bir aşk hikayesi’ vardır. Yani en az bir kez aşık olmuşlardır. Yaşadıkları şeye ‘İnanmıyorum’ demeleri zaten başlı başına bir çelişki. Neyse... Ben şimdi bazılarının inanmadıkları o şeyin ne olduğunu bir açıklayayım.
Bilim adamları aşkın kalple değil, beyinle ilgili olduğunu savunur. Beynin kimyasal değişimidir aşk onlara göre. Aşk bilim adamlarınca 3 aşamada ele alınır.
1- Büyüleyici aşama: Bu dönem, aşkın ilk hissedildiği dönemdir. Bu dönemde 3 kimyasal rol oynar.
Feniletilamin: Aşkın molekülü olarak da tanımlanır. İlk görüşte aşktan sorumlu kimyasaldır. Gözbebeklerinin büyümesi, karında kan çekilmesine bağlı kramp, dudaklarda ve cinsel organlarda kanlanmanın artması gibi etkilere neden olur. Aptal aşk gülücüklerinin ve bulutlar üzerinde yürüyor gibi hissetmemizin nedenidir. Karşımızdaki insanı çekici bulmamızın, sürekli heyecan içinde olmamızın ve bir tür ‘Polyanna mutluluğu’ içinde olmamızın sebebidir.
Dopamin: Aşık olunan kişiye karşı ilgi ve dikkatinin artmasına neden olur. Kişinin aşık olduğu insana odaklanmasını, ondan başka hiçbir şeyi önemsememesini sağlar. Hiperaktiflik, kısa süreli hafıza, uykusuzluk, iştahsızlık, muhakeme edememe, dopaminin etkilerindendir. Ayrıca kişiyi coşkulu, seksi, istekli, konuşkan yapar.
Norapinefrin: Kalp atış hızını artırır. Sevgiliyi görünce kalbimizin deli gibi çarpmasından sorumlu kimyasaldır.
2- Sevgi ve bağlılık aşaması: 6 ayla 3 yıl arasında ilk aşamada salgılanan kimyasalların etkisi azalır ve ilişki sürüyorsa ikinci aşamaya geçilir. Bu aşamada endorfin rol oynar. Endorfin, beyinde, cinsel organlarda, bağırsak, bağışıklık sistemi ve kalpte üretilir. İlişkide sükunet, içtenlik, sıcaklık, güven, bağımlılık verir. Ne kadar çok sever ve sevilirsek endorfin salınımı o derece artar. İlk aşama kadar heyecen vermez ama ilişkiyi daha sağlamlaştırır.
3- Şefkat aşaması: Bu aşamada rol oynayan iki kimyasal oksitoksin ve vazopressindir.
Oksitoksin: Sarılmanın ve kucaklaşmanın kimyasalıdır. ‘Güven hormonu’ olarakta isimlendirilir. Aşkta cinel duyguların uyanmasında rol oynar. Aşıkların sesleri, bakışları, cinsel fanteziler, fiziksel temas, aşık olduğumuz kişiyi düşünme, koklama bu kimyasalın salınımını tetikler. Kadınlarda salgılanır.
Vazopressin: Erkekte bağlılık yaratan ve bağlılığı arttıran kimyasaldır. Tek eşliliğin nedenidir.
*Şimdi yeniden düşünün bakalım. ‘Feniletilamine, dopamine, norapinefrine, endorfine, oksitoksine, vazopressine inanmıyorum” diyebilir misin? Tabii ki diyemezsin. Öyleyse ‘Aşka inanmıyorum’ da diyemezsin. Desen desen, “Aşk henüz beni bulmadı”, “Aşk çok canımı yaktı”, “Beni aşk değil insanlar aldattı” diyebilirsin.
  ***
Sevme/Aşk salt karşı cinsler arası ilgiyi içermez bünyesinde Sevmenin Sanatını bilene,anlayana... Lakin Syn Coşkundeniz sevmenin Bir Bölümü olan Aşk ı ne güzel anlatmış... 
Velevki
Aşk herkese yakışır...
Aşk her bünyede hazırdır, ekilmeyi bekleyen bir tohum gibi; ister Yaradana ister Yâre,ister soyuta ister somuta...
Aşk aranmayı bulunmayı yaşanmayı bekler
Ve demem O ki Aşk her yaşta herkeste güzel, özel olandır Güzellik katan güzelleştirendir..
❤️Aşk Dolu bir Ömreee❤️


25 Ağustos 2014 Pazartesi

Kalem olup Kağıda Yansımak😉

Yazsam...saatlerce... Durmaksızın
Lakin kağıt ve kalem dostluğu eşliğinde 
Yani teknolojiyi bilip kullanıp hiçbir zaman sevmeyenlerden biriyim ben de... 
Kağıda kalemimin her vuruşunda kelimelerin cümleleştiğini nihai olarak paragraflaştığını görmenin mutluluğunu tarif edemem...

Amacım elbette yazıyı/yazmayı anlatmak değil; manayı içeriği görebilen anlar bir de beni tanıyan (; 

Amacım hayatta kalem olup ömr-ü kağıdımı anlatmaktır...

Bu nüshada İstanbul olsun istedim
İlk keşfim kelime üzerinden olmuştu İSTersenANBULursun... İstanbulun her anı anılaştı ben de... Acısıyla tatlısıyla;güzeliyle çirkiniyle...
Okadar kahkaha attığım anlarım oldu ki bir okadar gözyaşının da bulunduğu...

Son Zamanlarıma denk gelen bana beni buldurmayı hedefleyen birşey vuku buldu hayatımda her şeye razı geldiğim... 
İşte ozaman hayatım değişti... 
Eyvallah demeyi öğrendim... Olana da olmayana da...

Bu gece son gecem İstanbul da...

Ve yine sen İstanbul... Plan yapmamayı anı yaşamayı okadar güzel anlattın ve öğrettinki bana bundan sonrası için Carpediem hayat felsefem; düşüncemde olacak her şey sadece ve sadece BEN diyeceğim bu Ben; benlik bencillik anlamında değil...bilenin beri geleceği bir ben(((; 
Ve Sen İstanbul!!!!

İyiki Vardın İyiki 8 yılıma yakın zaman diliminde varoldun 

Sunduğun dostluklara mutluluklara hüzünlere ayrılıklara Eyvallah!

Senin ayrı Ruhun var dedikleri ise çoook doğru anladım ve özliyeceğim kokunu dokunu ruhunu

Elveda İstanbul şimdilik((;




22 Ağustos 2014 Cuma

Gel Şaşırt Bugün Beni🙏



Yine de inanmam sonsuz aşka,
Gelip geçer sevda dedikleri,
Kısacıktır ömrü bilen bilir,
Adı kiraz mevsimi,
Hayat gel şaşırt bugün beni,
Aklımdan geçenleri,
Getir koy karşıma,
Bir aşk hiç yaşanmamış gibi,
Her gün yepyeni kalır mı buralarda,
Tutar mı ellerimden,
Hatta koyar mı kalbimi kalbimin, yanına!!!


Bir gece tekrarıydı bu diziyi karşıma çıkaran! Beyhude açılmış sırf ses olsun diye kumandanın elden düşmediği akşamlardan birinde...

Klasik Türk Dizisi dediklerinden...

Buram buram masumluk kokan ve aslında zıt duyguların hepsini barındıran...

Dikkatimi çekti;varolanları dağıtarak

En son müziği... Muhteşem bir tını...

Aydilge söylemiş bu jeneriği; dizinin ismini alıvermiş Kiraz Mevsimi olarak🍒🍒

Bir cümle ve cümlenin geçtiği müzik inanılmaz geldi o an... HAYAT GEL ŞAŞIRT BUGÜN BENİ!! 

Ya o geceydi bu şarkıyı belleğime kazıyan ya da...

             ....

Sözün Özü bazı gecelerde cümleleştiremediğimiz duygu düşünce üşüşüverir ya hani; Hani  Güneş doğsun Gün Gelsin hemence isteriz ya; Hayat gel ŞAŞIRT bugün beni dileği ve temennisi ile...

Öyle Bir gece idi aslolan; umudunu hala yaşatan☺️


Her Günümüz Mutluluklara Gebe Şaşkınlıklarla Geçer umarım veeee Kiraz tadında tabiki!!!

Yazanın emeğine sağlık demeden geçilmez elbette👏👏



17 Ağustos 2014 Pazar

Yabancı Kimdir??

Hiç Yabancı/Yabancılaşma Kavram ve Olgularını Düşündünüz Mü??

Öyle ya da Böyle akıllardan geçiyor ve geçmekte elbette...

Bugün bende zuhur eden hali ise "İnsan ne zaman Yabancılaşır?"sorusu üzerinden hal aldı...
İnsan tanımadıklarına yabancı olamaz diye cevap buldu yaşanmışlıklarla... Onlar bilinmeyendir.. İnsan tanıdıkça yabancılaşır... 

İlk Merhaba; ya "gülegüle" yi barındırır biz bilmeden; zamanını tasavvur edemeden ya da "samimi bir merhabadır" yıllara kazındıracak anı yaşatan...

İnsan;tanır, bilir ya bulmuştur ya da bulduğunu zannedip vazgeçip yeni tanıdıklaştırmalara yelkenini açmıştır/ açacaktır... 

Bildiğinde anlar nekadar ve nasıl yabancı olduğunu; yaban olduğunu...

Bildiğinde anlar yabancılardan uzak durması gereketiğini veda zamanının kapıyı çaldığını... 

Veyahut tam aksi ya da belki de tamamlayanı yaklaşım ise; insan bildiklerini seçer... 

Oya-Bora ikilisini 90 lardan hatırlayanlar bilir "Her şeye Hazırım Seninle" şarkısını.. Şarkının girişi çoook vurguludur ve şöyle başlar:

""sevdiklerimizin ve seveceklerimizin adları
ta basindan yazilmistir kalbimize
ve onlari bulana dek savasiriz
bu karmasik tutkular cemberinde
seni ilk kez goruyorum ama 
sanki bir yerlerden hatirliyorum""

Tanıdıklaşan bulmak için savaştığımız kişi ise ilk kez görüyorum ama bir yerlerden hatırlıyorum dediklerimizdendir...

Ve böyle insanlar paha biçilmezdir; Öz dür işin Özü dür...

Velevki Yabancı dediğimiz hiç tanımadıklarımız değildir bence... Tanıyıp tanımaktan vazgeçtiklerimizdir/Kaçtıklarımızdır/Varedemediklerimizdir...

Diğer bir merak cezbeden soru: ""Peki biz istemeden gidenler...""

Hayatına yabancı olduklarımızdır... Salt kendi çerçevemizden bakamayız!!çerçevemizde var etmeye çalıştığımız resimde olmak istemeyebilir tanıdıklaştıkça biz onun çerçevesinde bir okadar yabancılaşabiliriz farkında olmadan...

Yabancılaşma tek boyut içinde çok yönlülük içerir; lakin şunu bilir şunu söylerim İnsanoğlu tanıdıkça yabancıdır/ yabancılaşır; El olur....

İlk kez görüyorum ama sanki bir yerlerden  hatırlıyorum dediklerine sarılma vaktidir...

Oya-Bora şarkısı güzel gider şimdi☺️☺️


29 Nisan 2014 Salı

KelimeleRini Öğüt; KenDini Törpüle

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit


Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
                                  
                                                     A.B
       

Şunu biliyoruz ki hayatın her anı bir ders görmek anlamak almak isteyene...

Sabrımın Sınırını gözlemliyorum ben de;öğreniyorum ve genişletmeye çalışıyorum bugünlerde...

Bir yerden kendini haddini bilmez çıkıveriyor,çıkmasına da gerek yok hani; düstursuz bir laf atıveriyor... Sadece susup gülümsüyor ve devam ediyorum... 
Olgunlaşıyorum diyemem ona yolum var biliyorum; o yolu öğreniyorum...

3D kuramı beliriyor zihnimde apansız ...Duygu Düşünce Davranış... Karşılaştığım olaya olayın kişi/kişilerine bir göz atıp analiz etmeye başlıyorum

Kişilerin hayatını ne yaşadığını bilsende anlayamazsın ne yaşadı nasıl yaşadı tek miydi duyguları nelerdi vs vs vs....
bilmek tam manasıyla ne mümkünken yine tam manasıyla anlamak mı??? Zor...

Herşeyi Anlamak mümkün mü ve de gerekli mi peki??? 

Heyhat şahsen hayatımda bir payı varsa duygularımı bir elekten geçiriyorum elekte birşey kalmıyorsa anlamsızlığı ihtiva ediyor içerimde ve anlamsızlığa atfediyorum; lakin çok da anlamı yoksa benim için eleği hiç oynatmıyorum yerinden (;  akışına bırakıveriyorum... Anlamlandırmıyorum...

Vesselam Sabrı öğrenmeye çabalıyorum bugünlerde susmak büyük erdem derler hani; kelimelerimi öğütmeye kendimi törpülemeye çalışıyorum her  yaşanmışlıkta...

Hiçbirine anlık değer biçmiyorum kendimce düşünüp anlam skalasında değerini belirliyorum; yine kendimce... 

Sözün özü Hayatı yaşamaya çalışıyorum her anımla; gereksizlere gereğinden fazla değer vermemeyi öğretir sabır onu bulmaya çalışıyorum... 

Ve an geçince her yaşadığın bir şey katıyor hayata dair diyip şükrediyoRum
 


3D ye 3S ekleyebilmek umudu ile 
           


   " Sabır/Sükunet/Sessizlik"






25 Şubat 2014 Salı

EskaZa HayatlaR

Bir gün biri en güvendiğim insanlardan darbe yedim derse sadece dinleyin... 
Ve bilin ki gidişler hiçbir zaman tek taraflı olmazmış biri iter öbürü gidermiş... Güvendiği insanlardan darbe yiyenler; gördüm yaşadım ve anladım ki gerçek güveni oluşturmayan belki güven tanımını bile bilmeyen insanlar olabilirmiş...
Çıkarlar mevzu bahis ise gerçek olan bitermiş...
Güvenmek ilk adımda gerçek dinleme ile olur;inanmaktır sonraki adımı ve güçlü bir bağ örer zaman oluşan güvene... Ve yine Zaman kuşku duymamayı getirir peşi sıra... Zordur vesselam sabır ve gönülden bir bağ ister...

Dolayısıyla birileri geçip de karşınıza güvendiklerim yıktı derse aklınızdan tek taraflı olamayacağı da uğrasın... Bazı gidişler mecburidir unutmamak lazım; bazıları sessizdir mecburiyet ışığında...

Ve yine anladım ki her şeye kılıf bulabilecek olan kişiler de gezinir topluluk arasında(; cuk diye oturuverir kılıflar özenle dikilmiş ve hazırlanmış olduğundan...

güvenle ne alakası var diye düşünenler olursa;

Güvenin şematize olduğu yerde uydurulan kılıflar patlak verir... Yakışmaz o bağa(; her adımı tamamlanmıştır çünkü... Temelden sağlamdır; şekli oturmuştur...

Yaşamak  bilirimki çoook basittir... Doğru seçimler yapılırsa....
herdaim doğruyu beklemek de olmaz elbet, yanlışlar olacak ki Doğrunun Değeri anlaşılsın!!! 
Anlamak/Ayırdına varmak/Ayırmak tır mühim olan...

İşte bence bana göre tamda bu sebeplerden Güven öyle basit ağza alınacak eskaza bir kelime değil, olmamalı da... 

Hayatımda ayırdına vardığım Güvenin her basamağını başarı ile atlattığım güzel insanlar var, Şanslıyım!!! Geleninde gideninde varolanında ayırdındayım şükür😊 darısı öncelikle tüzel sonra özel kişilere!!! Sosyal olandan birey olana(; 

Araara güveni;güvenilecek kişileri,güvenipte gidenleri,güvendiklerimizi güvenemediklerimizi "Sorgulama" zamanının herkese uğraması temennisi ile!